Neden İngilizceyi geç öğreniyoruz?
Sosyolog Kachru’ya göre İngilizcenin kullanıldığı ülkeler üç çemberde toplanır. Bunlar iç, dış ve genişleyen çemberlerdir. İç çember İngilizceyi ana dili olarak kullanan ülkeleri kapsar. Bunlar Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ülkeleri, Avustralya gibi ülkelerdir. Dış çember daha önce Büyük Britanya sömürgesi olmuş ve bir şekilde toplumsal ve dilsel olarak İngilizlerden ve dillerinden etkilenmiş ülkelerden oluşur. Bunlar neredeyse anadil seviyesinde İngilizce bilmekle beraber İngilizceyi hayatlarının neredeyse her alanında kullanmaktadır. Hatta bazılarında ikinci resmi dil konumundadır İngilizce. Güney Afrika Cumhuriyeti, Hindistan, Pakistan bunlardandır. Buralardaki insanlar yıllar içinde kayıplı iki dilliliğe uğramıştır.
“Yabancı” Dil Olarak İngilizce
Genişleyen çember ise İngilizcenin tamamen “yabancı” bir dil olduğu Türkiye, Rusya, Çin ve Japonya gibi ülkelerdir. Yabancı dil olması elbette öğrenimini de zor kılmaktadır.
Bu üçlü çembere ek olarak Krashen’in edinim- öğrenme kavramlarından bahsedecek olursak, öncelikle basit olarak tanımlamak gerekir bunları. Edinim bahsettiğimiz İngilizcenin anadil olduğu ve resmi dil olduğu sömürge ülkelerinde yani iç ve dış çemberde gerçekleşir. Çünkü dil ediniminin gerçekleşmesi için o dile maruz kalmak gerekir ve bu da dili öğrenmenin en iyi ve etkili yoludur. Türkiye gerçeğine dönecek olursak, genişleyen çemberde kalan ve İngilizcenin yabancı dil olduğu ülkemizde bu dili günlük hayatımızın parçası haline getirmemiz ve sürekli maruz kalmamız pek mümkün görünmüyor. Öte yandan kendi çabalarımızla maruz kalma olanağını tabii ki artırmak mümkün. Fakat bu maruz kalış zorlama bir maruz kalış olacağından İngilizceyi geç öğrenmemizin altında yatan sebepleri değiştirmeyecektir ne yazık ki. Öğrenme sürecinde edinilmeyip öğrenilen dil içselleşmeyecektir ve bu da bizim için diğer ülkelerle kıyaslandığında ciddi bir dezavantajdır.
Türkiye’de İngilizce Eğitimi
Bir haftada 168 saat vardır. Türkiye’deki bir lise öğrencisi şu anda haftada 4 saat İngilizce görmektedir. Minik bir hesapla, bu öğrencinin dille temas etme oranının 1/42 olduğunu görürüz. Zaten dili edinemeyen öğrenci aynı zamanda öğrenememektedir de bu maruz kalma oranıyla. Yani İngilizceyi ülkemizde öğrenen bir öğrenci Güney Afrika Cumhuriyeti’nde ya da Kenya’da öğrenen bir öğrenciden her zaman daha dezavantajlı olacaktır. Çünkü onlar okulda gördüklerine ek olarak günlük yaşamlarında da dile maruz kalmaktadırlar. Bu noktada elbette “Neden sömürge değildik?” ya da “Neden anadilimiz İngilizce değil?” diye üzülmek yersizdir. Bunun yerine genişleyen çemberdeki diğer ülkelerin öğrenim stratejilerini kendimizinkiyle karşılaştırarak telafi yoluna gitmemiz en doğrusudur. Böylece zorlukları aşarak öğrenim sürecini hızlandırabiliriz.
İngilizce Dil Becerilerinizi geliştirmek için 100 pratik yol